HIZIR BEY

(810 - 863h.)

 

İ.Çetin

 

(Sivrihisar) 810h- (İstanbul) 863h yılları arasında yaşamış olan Hızır Bey Çelebi, İstanbul'un ilk kadısı, âlim ve şâirdir. Sivrihisar kadısı Emîr Celâleddîn Arif'in oğludur. Köklü bir sipahi ailesine mensubdur.

 

Hızır Bey Çelebi'yi önce babası okuttu. Sonra Bursa'da Molla Yegan'a gönderdi. Çok kabiliyetli ve çalışkan olan Hızır Bey Çelebi çabuk ilerledi.

Genç yaşta Molla Yegan'ın damadı oldu. Yine genç yaşında Sivrihisar Medresesi'ne müderris tayin edildi. İkinci Murad'ın yaptırdığı Ergene Köprüsü'ne üç mısrası Türkçe, son mısrası Farsça olan bir tarih düşürdü. Bu sırada yirmi yaşlarındaydı. 839'da Sivrihisar kadısı olan Hızır Bey Çelebi'nin bu vazifeye hangi tarihte tayin edildiği belli değildir. Zamanındaki âlimlerin içerisinde şöhret kazanmıştır.

 

851'de Bursa'da bir medreseye müderris oldu. Fatih çağının ünlü âlimleri olan Molla Kastalânî , Muslihiddîn, Hayalî, Hocazâde de hep onun Bursa'da yetiştirdiği talebelerdir.

 

Fatih, Hızır Bey Çelebi'ye çok değer vermiştir. İstanbul fetholunduğu zaman onu İstanbul'un ilk kadısı yapmış, oğulları Beyazıd ile Mustafa'nın Edirne'de yapılan sünnet düğününe onu da çağırmış ve Hızır Bey Çelebi ziyafette tarihçi Şükrullah ile beraber Padişah'ın karşısında oturmuştur. Hızır Bey Çelebi, bu sırada meşhur Behçet-ut-Tevârih'in bir kısmını bitirmiş olan Şükrullah'a bir takrîz yazmıştır.

 

Fatih'in Hızır Bey Çelebi'ye değer vermesinin sebebi hakkında iki rivayetten bahsedilir:

 

Birincisi, Fatih'in tahta geçtiği sıralarda Osmanlı ülkesine acem beldesinden gelen bir alimin ilmî tartışmalarda Türk alimleri aciz bırakması üzerine Fatih'in çok üzülmesi ve kendisine tavsiye olunan Hızır Bey Çelebi'yi çağırtarak acemle karşılaştırması hakkındadır. Meclise sipahi kılığı ile girip acem alimin istihzazına uğrayan Hızır Bey Çelebi, onu ilmî konuşmada yenerek Fatih'in büyük teveccühünü kazanmıştır.

 

İkincisi, Fatih'in hocası Molla Gürânî ile Arabca üzerine yaptığı bir tartışma hakkındadır. Hızır Bey Çelebi İcâlet-ul-Leyleteyn adını verdiği Arabca bir manzumeyi Padişah'a takdim etmiş, Padişah'da bunu Molla Güranî'ye göstermiştir. Molla Gürânî, bu manzumede,

 

" Uzaklıktaki aşk benden arayı çoğalttı. Aranın uzaklığı şark ve garbın uzaklığı kadardır. Ey Sultan, benim bu manzumem bir veya iki gecenin acelesidir. Halbuki ders günlerimde meşguliyetimle beraber idi. Aynı zamanda iki saat da olsa dersimden ayrılmadım. " şeklinde tercüme ettiğimiz kısımda ve Kaside-i Nûniye içinde, " Yezid o iblisten daha fazla fitne fesadlık çıkarmadı. " sözünde geçen ' zâde ' fiilinin müteaddî olarak kullanıldığını, halbuki fiilin müteaddî değil lâzımî olduğunu söylemiş ve bu fikrini Padişah'ın emriyle manzumenin kenarına yazmıştır. Alimlerin arasındaki ilmî mücadeleden çok hoşlanan Fatih, Molla Gürânî'nin itaraz kaydını Hızır Bey Çelebi'ye göndermiş; o da Kur'an'ın ' Fî Kulûbihim meradun fezâdehu m ullâhu meradun ' " Onların kalbinde maraz var. Allah Teâlâ da onların marazlarını çoğalttı... " mealindeki ayetini şahid göstererek fiilin müteaddî olduğunu isbat etmiştir.

 

Hızır Bey Çelebi, Molla Fenârî ile birlikte o zamana kadar gelen alimlerin en üstünü olarak kabul edilmiştir. Türk edebiyatında ebced hesabıyla tarih söylemeyi geliştirmiş, hatta Türkçede ebcedle tarih düşürmeyi icad eden kişi diye telakkî olunmuştur. Türkçe, Arabca, Farsça şiirler yazmışsa da , Türkçe ve Farsça yazdıklarından ancak birkaç mısra kalmıştır. Arabca meşhur Müstezâdı bu dile hakimiyetini gösterir. Ayrıca bu manzumede aruz veznini, o devirde asla görülmeyen bir ustalıkla kullanmıştır.

 

En ünlü eseri, akâid ilminden bahseden Cevâhir-ul-Akâid kasîdesidir. Bu Arabca kaside yüzbeş beyitli olup medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Birkaç kere basılmış, şerhedilmiş, manzum olarak Türkçeye çevrilmiştir.

 

Kasîde-i Nûniye'nin şerhlerinden elimizde 1169 yılında vefat eden Şeyh Dâvud bin Muhammed el-Karsî'nin şerhi, Mevlâna Şemseddîn Ahmed yani Hızır Bey'in talebesi Hayâlî'nin şerhi ve haşiyesi, Osman Aryânî'nin yazmış olduğu Hayr-ul-Kalâid şerhi ve Seyyid el-Hac Muhammed Şükrü bin Ahmed Atâ yani Gelenbevî'nin damadının Osmanlıca yazmış olduğu Tuhfet-ul-Fevâid alâ Cevâhir-il-Akâid şerhleri mevcuddur.

 

Hızır Bey, 682'de ölen Kadı Sirâceddîn Mahmud'un yazmış olduğu mantığa dair Metâliu-l-Envâr'ı Fatih'in emriyle Farsçaya çevirmiştir. İlminin genişliğine kıyasen çok az eser vermişse de, pek kıymetli talebeler yetiştirmesi, idâri işlerdeki doğrululğu ve başarısı sesebiyle de anılmaya layık bir insan vasfımı kazanmıştır.

 

Hızır Bey Çelebi'nin üçü erkek, ikisi kız olan beş çocuğu içinde, Hoca Paşa diye anılan Tazarruat adlı eserin sahibi Sinan Paşa, Ya'kub Paşa ve Ahmed Paşa da tanınmış âlim ve edebiyetçı şahsiyetlerdir. Kızları da Sultan Hatun ile Fahrunnisâ Hatun'dur. Sultan Hatun, Hacı kadın diye de anılmıştır.

 

 

Kaynaklar: Kâmus-ul-A'lam c.3 s: 3047, El-Fevâid-ul-Behiyye fî Terâcum-il-Hanefiyye s.70 , Keşf-uz-Zunûn c.2 s: 1348 ve Türk ansiklopedisi c.19 s: 217

 

Hızır Bey Çelebi ile ilgili bu bilgileri toplu olarak Dilârâ Yayınları'ndan -Hızır Bey'in Kasîde-i Nûniye'sinin şerhi- Şüpheden Hakikate eserinden alınmıştır.